Hani
insanın hayatında yaşadığı bir yüzleşme anı vardır ya, Hah!
İşte onu ben dün yaşadım. Dünyaca ünlü bir
markanın mağaza açılışı var. Ben de bunların hınılarının
hınısından hınısının bir şeyinde vardım, o yüzden oraya
gittim. Bir anda kendimi koltukların üzerinde yaylana yaylana,
elimizde şampanya kadehleri; kızlarla, suratlarımızın
fotoğrafını çekerken buldum. Eee hadi çekiyorsun tamam, ama bir
de üstüne oturmuş öpücük atmışım. Kırmızı bir ruj, ama
nasıl dağılmış! Tazeleyeyim derken her yana da dağıtmışım
zaten, kekomançiyim ya bildiğin!
Napıyorum
ben dedim ya, gerçekten napıyorum!
Hayatım,
dünyanın en sıkıcı dizisi sanki... Marilyn... Norma, vallahi çok
özür dilerim! Seni o kadar benimsemişim, öyle bir sevmişim ki
hayatım senin Türk versiyonuna döndü! Türklere
yaptığımız için zaten bi çok şey değiştirildi. Ünlü bir
film yıldızı olmak isterken kimse tarafından kabul görmemiş,
seksi de etiket gibi yapıştırılmış bir kariyere sahipsin.
Atıyorum işte bana yazar diyenin giotine götürüldüğü bir
yerde, o lanet seks üstüne yapıştırılmış internet üzerinden
günlük tutan bir kızım. Seks yok ama işte; bende, seks yok!
Vallahi billahi yok ya, dilimde tüy bitti. Kendimi parçaladım seks
yok diye diye. Kim götünden attıysa, bir dedikodu var ki seks
hayatını anlatıyor diye, yok anacım, yok olsa anlatcaz ama yok
yani!
İnstagramımda
o poza bakarken onu düşündüm, bu ne ya! Bu ne hal! Marilyn
Monroe, kendi memleketinde aynı mağazının açılışında o
koltuğun üzerinde poz verir. Taş gibi de olur o pozu maşallah. Bir de bana bak! Triko bir kazak, kırmızı ruj, dudaklarımı
öne ata ata, yanımda da iki kız arkadaşımın kafası, çantamı
nereme sokuşturacağımı bilmeden poz vermişim. Hiç olmuş mu
Puccam, aa benim güzel kızım hiç olmuş mu? O sen değilsin bi
kere!
Sen,
adam senle ilgilenmedi diye evini yakan; düğün sesinden rahatsız
oldun diye polise haber veren; Karakollarda ağlayan, yollarda kusan,
içen, rezil olan ağzının ayarı olmayan bi kızsın. Ne yaptın
sen ya, şittttt titre bi, kendine gel. Bir de balıketine hiiiç
yakışıyor mu, cık cık cık!
Öncelikle,
bu işin geçmişine bir gidelim. Ben kimim, onu bir öğren
istersen. Çok ağır bir çocukluk geçirdim, burada şimdi anlatsam
kendini asarsın. Arabesk, acı, kahır… Kemalettin Tuğcu
kitapları yaşadıklarımın yanında masal kitabı kalırdı, yani
düşün o derece. Annemle babam ayrıldılar, babam annemin yanından
aldı sonra bizi. Ardından da ismime kadar her şeyimi değiştirdim.
Yaşadıklarım ancak o zaman unutulurdu sanki! Herkes unuttu gerçek
ismimi, arada bir kimlikle işim olduğunda aklıma gelirdi sadece o
kadar. Ama internetin orospu çocukları, durup durup hatırlattılar,
canları sağ olsun.
Ergenlik
desen; şımarık, rezil, leş! Saçlarım oksijenle açılmış,
kirpiklerimde şeffaf rimeller falan... Ardından mavi siyah saçlı
metalci; sonradan tiyatrocu olmak isteyen, keman çalmak için
uğraşan çok bilmiş. Ha bire kimlik arayışındaydım yani
anlayacağın.
Bi
de bakireyim diye dağı taşı götürdü sevgilim, üstüne
'İhtiyaçlarım var napimm' diyerek, arkadaşıma hallendi. Bir
darbe de oradan aldım.
Sonra
üniversite sınavını ilk girişte kazandım, ama ek kontenjanla
gittim, o başlı başına bir hikâye zaten hiiç anlatmayayım
şimdi.. Radyo televizyon sinema bir de üzerine gazetecilik okudum.
Öyle boş beleş bir kız değilim aslında. Ama işte, okudum da
kendime mi okudum? Sevgilimin peşinden gitmek için... Boş beleş
değilim de azıcık geri zekâlıyım sanırım.
Ben
bi aşık oldum, bi aşık oldummm… Allah’ım yok böyle bir acı!
Yok,
kimseye hissetmediğim bir güven var ona karşı içimde. Hep
yanında olmak istiyorum, hep ona bakmak, hep onun olmak… Aşığım
ya, geberiyorum ona olan aşkımdan! Evleneceğiz, her şey hazır
ama çocuk hazır değil, çocuk daha çocuk! Bitti tabii, ben de
gittim onun şehrinden. Benden sonra birini buldu, ben de
hazmedemedim tabii bunu, kalktım bu blogu açtım. Çocuk hakkında
attım tuttum. Sonra da acı acı şiirler şarkılar falan yazmaya
başladım. Bir de çocuk, o kızla evlendi üstelik! Allaaaaaahhhh,
kalbimi aldılar et döver gibi tak tak tak ezdiler sanki.. Haa ama
sonra boşandılar. Gülmüyorum be, banane Allah herkesin yu... Ayy
kimi kandırıyorum? Duyduğum gün sevinçten timsah dansı yaptım
evde!
Sonra
burada yazmaya başladım. Çoook uzun süre bir kişinin bile
okuduğunu düşünmüyordum. Ardından bunları kitap yapalım, dizi
yapalım diye tutturdular. Büyük bir gururla 'hayır' dedim. O
‘hayır’ı her ne kadar entellikten demiş gibi dursam da, yok
dememin gerçek nedeni gayet de 'amaaaan bir kişi bile okumayacak'
durumuydu. Sonra Cem Mumcu geldi, ‘bütün bloggerlara bir fırsat’
dedi. ‘Alllaaaaah’ dedim, niyeyse o zamanlar blogger olmak
şimdiki gibi değil. Hepimizin götü çıkıyor hakkını korumak
için. Hoop bi dava açılıyor, bütün bloglar kapanıyor. Ben de
‘bir sürü seri olacak nasılsa, arada kaynarım, torunuma torbama
hatıra kalır, ileride gösteririm’ dedim. Ardından bana en
büyük kazığı bloglar attı! Tabii bir heves, bir furya… Ya bu
blog bilmem ne başkanları seçiliyor. Adamın biri de daha kitap
çıkmadan alıp fotoğraflarımı yayınlamıştı. Sonra başkası
beni erkek yaptı, ardından bir başkası 60 yaşında kadın,
kimisi reklam kampanyası dedi… Ulan senelerdir beraber yazıyorduk,
hiçbir sorunumuz yoktu, şans bana güldü diye ne saldırılar, ne
öfke, ne kin anlatamam!
Hele
ekşi sözlük... Yaaa adam benim için, kesin bu blog dizi olmalı
yazmış. Kitap çıktıktan sonra da, 'Hayatımda duymadım,
okumadım, bilmiyorum ama çok bok, inşallah geberir!” hep aynı. Birine de Twitter’dan cevap yazmadım diye onlarca entry
girmiş…
Bu
arada, İstanbul'dayım bir reklam ajansında çalışıyorum, azıcık
maaşım var. Kurtuluş’ta bıyıklı bir ev arkadaşım var. Karşı
binamız, porno sitesi kenarı gibi. Siyahîler, fahişeler,
travestiler, Japonlar! Sürekli bir cinayet, bir şey oluyor evde.
Bıyıklı da rahat durmuyor! Bir sevgilisi var, adam her gün evde,
sıra gecesi zılgıtlar, leleleeeyyy!
O
zamanki sevgilim; beni terk etmiş, İngiltere'ye gitmiş. Üstelik
bir mektup yazmış bana, çükü düşsün! Bir
de arkadaşım var Ankara'dan, kızın derdi benimkinden daha ağır.
Yapayalnızım, kimsem yok! FriendFeed diye bir yer var, orada
yazıştıklarımla ancak. Onlarda da bir moda akımı başladı
sonra, herkes herkesle tanışınca büyü bozuldu. Kelimenin tek
anlamıyla kimsesizim. Dışarıda herkes kitaptan bahsediyor,
röportajlar, onlar bunlar… Otobüsteyim, okuyan kişileri
görüyorum, kahkaha atıyorlar. Gidip vurmak istiyorum, 'ben onları
yaşarken ağladım taaammmııaaa!!!' diye.
Bu
arada ilkokuldan beri hayatımdaki her şeyi tuttuğum günlüklerim
var, oraya yazardım. Babamın ajandaları benim için günlük
demekti... Yani bu kitap benim için bir tarih, bir hayalimin
gerçekleşmesi ama sorarsan kutlayacak bir kişim bile yok! Çünkü
kimseye söylemedim, anlatmadım… Gizli karakterdim. Güya tabii.
Ajanstaki herkes biliyor, daha iki hafta önce ananem öldü diye
izin almışım, kitapta kadını her fırsatta öldürüp, izin
aldığımı yazmışım. Yan masamda oturan kişi gecemin nasıl
geçtiğini biliyor.
Üstelik
bu arada herkes gibiyim. Yani bir bakın yazdıklarınıza, ne
yaşadığınızı başkası hemen anlar. Bir insanın Twitter
profilinden bile, ne zaman tatile gitti, ne zaman döndü, ne ara
sevgilisi oldu, bir ara aklı birine mi kaydı hepsini anlıyoruz. Bir de özel hayatın gizliliği
diye saldırdılar. Eee ben buraya yazmışım o hayatı, sen
fotoğraflayıp albüm yapmışsın. Deterjan kafa, bana
saldıracağına, internetin özel hayata olan tutumuna laf
söylesene! Bak yine sinirlendim. Bu huyumdan da bir vazgeçemedim
zaten. ‘Koca fenomensin Pucca, millete küfretme artık’ diye
kendimi tutmaya çalışsam da bazen bir giriyorum ki analı bacılı,
Menemen hattında minibüsüm var zannedersin!
Ardından
bir tuttu, bir tuttu günlükler önünü alamadık! Maşallahhh....
Tahtaya falan vursana bir, varsa yanında manitana da vursan olur.
Odun hepsi zaten! Aşk dediğimiz şey kadının beyninin içinde
başlayıp, biten bi olaymış onu anladım. Vur, vur bir şey
olmuyor! Bu arada günlük tuttukça tabii o ilk başta tutunduğum
ne varsa kaydı gitti elimden.
Gel
zaman, git zaman artık sıkıldım bu gizlilikten. Benim zamanımda
internette insanlar isimlerini vermezdi. Ben böyle gördüm, bunu
bildim. Ama gel gör maillerimi, bir fotoğrafım için benden milyon
dolarlar isteyen mi, siteler açan mı o fotolarla. Ulan lösemiyim
diye milleti kandıran küçük Pucca’lar mı? Babam da bir gün
aradı, 'ben seninle gurur duyuyorum, sen de kendinle gurur dur
artık!' dedi, yani kitaptan haberi olduğunu söyledi, bu durumda
benim için gizlilik falan artık rafa kalktı.
Çok
kırıldım, çooook kalbim kırıldı, çok ezildim. Hayatta en
büyük acımasızlığı kendime yapmışımdır. Yani düşmanımı
kendim kadar harcayamam. Ama her gün ‘çirkin, çirkin, çirkin,
Kuran’a işemiş, babası bilmem ne yemiş’ tarzında ve daha
ağza alınmayacak tonla hakaretler okumak beni artık delirtti.
Çok
sindim, çok kapattım kendimi. Kendi üç beş arkadaş grubum
dışında kimseyle görüşmedim. Zaten grubumuzda aşk, intikam,
entrika hiç eksik olmadı! Sadece arkadaşlarımın davetine gittim,
çok özel değilse kalabalığa karışmadım bile. Hatta bana
ulaşamazlar, telefonumu açmam, kimseyle görüşmem, konuşmam...
Bir
de kaç kez dolandırıldım, ne sen sor ne ben anlatayım.
Sonra
geçenlerde eski günlüklerimi okurken 30 yaşına gelmeden
yapılacaklar diye bir kâğıt buldum. Her şeyi yapmışım
neredeyse. Hayalimdeki eve kavuştum, kira ama olsun. Bir köpek, bir
kız kardeş, bahçede balıklar, bir de kedi ailemiz var başa bela
onlarla yaşıyorum.
O
fotoğrafta o kekomançi halimi görünce, şimşek çaktı beynimde.
Ben seni çok özledim blog! Sen yokken neler neler yaşadım ama gel
gör ki sana yazmadıktan sonra bir anlamı yokmuş onu anladım.
Milyon kez sana dönmeye çalıştım ama hep kendi kendime yok, işim
var, yok kafam karışık diye diye geri durdum.
Ama
bu kez, çocukluğumda dizlerimi karnıma çekip hayalini kurduğum
her şeye sahibim! Daha fazlasına da ihtiyacım yok! Biraz evin
hayalini kasvetli yapmışım sanırım, ev fazla testosteron
salgılıyor. Bir sevgilim var, kendi çapında ünlü sayılır o da
tamam. Bir köpeğim var, pekingese bir gözümüz görmüyor ama o
da tamam! Bir arabam var, kız jeep kia o da markadan kullanayım
diye verildi, ehh o da tamam. Sadece yazı yazarak yaptığım bi
işim var, ohh mis gibi.
Küçük
Aptalın Büyük Dünyası, Ve Geri Kalan Her Şey, Allah Beni Böyle
Yaratmış derken serinin dördüncüsü Ay Hadi İnşallah da çıktı
sonunda. Ben ölene kadar da devam edecekler. Kendi belgeselimi,
kendim yapıyorum işte daha ne! Ayrıca yazar değilim, internette
kendi blogu olan, o blog yazılarını kitap sayfasına aktaran
birisiyim sadece. Hürriyet Pazar ve Elele’de yazıyorum. Bir de
şimdi dizi yazıyorum, Allah’tan eğitimini aldığım, en
önemlisi zamanında ucundan kıçından girdiğim bir iş.
Yani
demem odur ki ben sana geri döndüm. Artık yine eskisi gibi yazmaya
başlıyorum, çünkü ancak yazdığım zaman kendimi iyi
hissediyorum. Ben benden çıktım ya, kendimi bulmam lazım!
Sen
hayatımda yokken neler oldu bir bilsen! Ne rezillikler, ne
kıroluklar, ne hassiktir lan bu da olmamıştır’lar.
Altı
hatta yedi senedir beni takip eden, derdimi dert bilenler, kimse
tarafından sevilmemiş birine öyle bir şey verdiniz ki hiç
haberiniz yok. İyi ki internet kahramanı olmuşum, iyi ki çirkin
blogger kız olmuşum, iyi ki terk edilmişim de burayı açmışım!
Ben
artık büyüdüm, ee boru mu seneler geçti, benimle beraber siz de
büyüdünüz, kim bilir başınıza neler geldi! Popçu gibi
bitirmek istemezdim ama vallahi seviyorum sizi, çünkü başka
yapacak bir şeyim yok!
NOT:
10 Kasım Pazar Saat:14.00 Tüyap İmza salonunda ‘Ay Hadi
İnşallah!’ için görüşürüz, görüşür müyüz?
İmza detay
Bu
arada Pucca, Allah seni kahretmesin, bunu da başardın kız!!!!