27.06.2010

Bu hikayenin de sonuna gelmiş bulunmaktayız.

Erik İngiltere'ye gitti. Öyle melül melül bakma kitabı alsaydın olayın ne olduğunu anlardın. Neyse işte aman gitti bebe... O yüzden biraz yazasım yoktu, açıyorum sayfayı tam yazamaya başlıyorum yarıda kalıyor, kapatıyorum. Hani böyle hala umudum var, o uçağa binip telefonunun kapalı olduğunu anlayana kadar dedim gelecek, "ehehe kerizsin kızım sen nassı kandırdım" diyecek gibi geliyordu. Demedi... Onun yerine elini karnıma sokup bütün iç organlarımı parçalamayı seçti.
Gitti işte..
Yani tecrübelerimden yola çıkarak gayet açık ve net diyebilirdim ki bu iş bitecekti zaten. Hani evet mantığım olmayacak diyordu ama gel sen onu içime söyle o hala umudum vardı.. Ki son günlerimiz işkence halini almıştı, sevişmediğimiz zamanlar kavga ediyorduk. Ben ona yaklaştıkça çırpındıkça o daha çok uzaklaşıyordu. Her şey bitiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.
Sadece aslında işin duygusal kısmında da değildim biraz inat da vardı... Madem siktirip gitceksin neden yüzük taktın bana? O işte sürekli olarak "böylesi daha iyi, her ay gelcem gitcem bilmem ne" diyordu ama gerizekalı değilim, hayallerle yaşayan salak değilim en önemlisi kör kütük aşık değilim.
Olmayacağını biliyorum ama yine de devam etsin istiyorum, o gitsin oraya sonra ben burada hayatımın aşkını bulayım, onunla evleneyim fotoğraflarımı görsün, çıldırsın, ölsün gebersin neden gittim diye kafasını duvardan duvara vursun istedim. O yüzden ayrılmak bir an bile aklımdan geçmedi, ayrılmayı sonraki aşama olarak gördüm...
Ama o dümbük son güne kadar bekledi bekledi, yok her ay gelcem, yok seni sevcem, yok sen gelirsin, bak burada yaşıcaz, belki temelli oraya yerleşiriz hihi mihihi yaptı durdu.
Son gün de yanıma gelmeye bile tenezzül etmeyip telefonla bana dünyanın en klişe, en vurucu konuşmasını yaptı... Hani o kadar bir değerim yoktu bir sene boyunca kıçını yırt bir ilişki için ama adam senle son konuşmasını telefonda yapsın.
O da ıkına ıkına... "Sen her şeyin en iyisini hakediyorsun" demekle başladı, "Sana beni bekle demeye hakkım yok" ile bitirdi konuşmasını. Yok bu kararı kitap olayından sonra almış, yok kendini yanımda ezik hissediyormuş, yok daha adam gibi bir işi bile yokmuş, yok ben kendimi sana yakıştırmıyorum, yok daha da her şeyi bok ediyorum blablabla...
Onun öncesinde kurduğum bütün hayaller bir anda yalan oldu. Bihter'in kendini vurması gibi şeyler aklımdan geçti gitti. Allaaam öleyim şurada öldür beni ne olur bu gerizekalı ne bok yediğini anlasın. Ben kanserim mi desem acaba, belki vazgeçer gitmekten.. Yok yae şey erkekliğe bok sürdürmeyeyim gururlu olayım şey diyeyim "ayy zaten benim başka sevgilim var" oha bu da olmaz. Allahım ne cevap versem ne desem, desem ki "tamam git yeminle beklerim seni ben gelirim" olmaz zamanında demiştim bunları, bunlara rağmen o cümleleri kurdu bana. Sesini duymamış gibi mi yapsam lan "aloo alloo duymuyorum aşkım sesini, tamam tamam ben de seni seviyorum" böyle mi yapsam acaba. Bu salak o zaman mesaj atar. En güzeli acındırayım ağlayayım, bak evet evet ağla hemen "ben de tam sana hediye almıştım pekiii" de ve kapat telefonu. Ne ağlayacam lan, bu dümbük için baksana şuna benle dalga geçer gibi yüzüğü taktı 3 gün sonra "ben gidiyorum" dedi, şimdi de "her şey senin iyiliğin için" mavrasını çekiyor.
Ağzımdan çıkan tek kelime "hala arkadaşız ama bir şeye ihtiyacın olursa ararsın" demek oldu. Kapattım telefonu. Ve döndüm gittim...
....
Maalesef devamında bu kadar ılımlı ve anlayışlı olmayı beceremedim. Ardından akşam içtim içtim içtim tam tamına sayım 67 tane "allah senin belanı versin" ile başlayan mesajları döşedim bütün gece ona. Hiç birine cevap bile vermedi.
O kadar alışmışım ki ona gittiği gün her şey çok saçma geldi. Giyinmek bile istemedim, sanki bütün kıyafetlerimi onun için almıştım. Sabah kalktım her zamanki gibi dolabın başında yarım saat kitli kaldım ama bu kez ağlayarak. Geçen gün aldığım siyah badyi hiç görmeyecekti mesela. Sonra banyoya girdim, acaba arar mı ben banyodeyken diye düşündüm, sonra bu düşündüğüme üzüldüm. O aramayacaktı artık.
Dışarı çıktığımda karşıdaki travestileri gördüm, ona bunu anlatmalıyım diye düşünüyordum -ki artık bunun bir anlamı olmayacaktı. telefonum günde 20 defa çalmayacaktı, her aradığında salak saçma şeyleri ona anlatmayacaktım. Bir gün beraber gideriz diye mekan arayışında olmayacaktım, tatil planı yapmayacaktım, gelinlik hayali kurmayacaktım, annesini nasıl yok ederim diye düşünmeyecektim, artık hiçbir şeyin anlamı yoktu, artık o yoktu ve ben "biz" döneminden "ben" dönemine geçmiştim.
Bir de çok garip sadece ona ağlamıyorum, var olan bütün ilişkilerime ağlıyorum günlerdir. Hiç böyle delicesine körkütük sevilmemişim lan ben, paso hesap kitap meselesi olmuş aşklarım. Bana daha kimse "sonsuza kadar yanında olacağım" diye söz vermedi. O da söz vermemişti, verir gibi yapmıştı...
Böylece bu hikaye de bitti.. Geriye bana bir yüzük kaldı sadece onu da saklamayı düşünmüyorum. Satıp parasıyla kendime bir sene yetecek kadar orkid alacam...


DİPNOT: Bu arada ben artık Milliyet Gazetesi Cadde ekinde pazar günleri yazıyorum.
DİPNOT2: Az damar ama şu şarkıyı dinle bence

17.06.2010

Error veren izdivaç

Erik'in annesinden evdeki hamam böceğinden korktuğum gibi korkuyorum. O da benden o böcekten tiksindiği gibi tiksiniyor. Kadının o dudak bükmeleri, gözlerini devirmeleri, böyle oğlunu 10 parçaya kesmişim gibi tavırları, ne sorsam sert ve beni göt edecek şekilde cevapları var. Birbirimizi gerçekten sevmiyoruz. Bu yüzük muhabbetinden sonra özellikle kan davalı gibi bir şeyiz. Biraz da Erik'in salaklığı aslında.. Kadın ne derse benimle ilgili, gelip bana söylüyor; büyük ihtimalle kadına da benim arkasından dediklerimi söylüyordur. Mesela geçen gün şey demiş "PuCCa'dan beri zevkine de güvenemiyorum senin, kızın tipi tip değil, huyu suyu bihter gibi ancak süzülüyor bir işin ucundan tutmuyor" Ben böyle çıldırdım ama bunu duyunca tırnaklarımı avuçlarıma bastırıyorum, gerizekalı Erik'te gülüp duruyor. Sonra bana tutup "anam anam vefakar anam, vay annam vay" mavrası çekiyor.
Oturup "Valla kusura bakma ama seni bir gerizekalı gibi yetiştirdiğine göre çokta matah bir anne değilmiş" diyince "vayy sen benim anneme ne dedin" diye biz birbirimize giriyoruz.
Geçen gün annesi burada bütün iyi niyetimle dedim "evet kadın benden nefret ediyor ama büyüklük bende kalsın" aradım işte bunları, öğlen yemeğe gidelim diye, Erik böyle ıkın ıkın ıkınıyor öğlen gelsenize diyorum, bu yok mok derken arkadan bir ses geldi "yine mi o kız yaa, bir rahat bıraksın artık seni" diye.
Yine mi o kız! Ben bir çıldırdım, "o telefonu annene ver" dedim, telefonu suratıma kapadı.
Sen kimsin de bana "o kız" dersin. O kız var ya seni ne yapar bilmez misin diye bütün gün içim içimi yedi. Ayna karşısına geçip kavga ederken söyleyeceğim cümleleri tekrar ettim durdum.
Kaşlarımı indiriyorum, "bana bakın oğlunuzu seviyorsunuz anlıyorum ama saygısızlığınız dahi bir sınırı olmalı" yok bu olmadı, ne dediğimi ben bile anlamadım, bir elimi belime koyayım kaşlarımı da kaldırayım bari "Kusura bakma ama her akşam oğlunu koynuna alan benim" höh daha neler abartma PuCCa, biraz daha yumuşak yaklaşıp masumiyeti kullanmayı deneyeyim, şöyle kafamı öne eğip "Neden böyle davrandığınızı anlamıyorum ama kırıcı değil mi bu yaptıklarınız" ağlamaklı gözler, onu yaptığı şeyden dolayı utandırma ve Erik'in gözünde artı bir puan.. Evet dedim bunu yapayım. Kalktım gittim Erik'in evine işten çıktıktan sonra. Yol boyunca kendimi kibritçi kız moduna soktum. Böyle bir acı, bir ağırlık, insanlar tarafından bir ezilmişlik duygusu yerleştirdim. Ki buna sonra kendim bile inandım; otobüste koltuk altını burnuma yapıştırmış kadın tarafından eziklendiğimi hissederek "yapma abla, ne olur abla o boncuk boncuk terlerini gördüğüm, rolondan habersiz iğrenç koltuk altını suratıma sıvama, ben de insanım, neden bana böyle davranıyorsun" diye gözlerim dolu dolu soracaktım ki bir kendime geldim, dirseğimle ittim onu, "eve gidince keselen bea bu nasıl koku hayvan karı" dermişcesine pis pis baktım. Tabi götüm yemedi o lafı söylemeye sadece bakışlarımla anlattım durumu.
Eve doğru yaklaştım, arıyorum Erik'i hala telefonu kapalı. Evde falan yoksa oraya şirin güzel bir not bırakarım hatta tatlı falan alırım ki çocuk şey desin "ayy ne düşünceli kız" desin..
Neyse gittim açtı bu kapıyı, beni görünce bir şaşırdı, bir affalladı böyle eli ayağına girdi, tuttu kolumdan kapının dışına çıkardı, sessiz sessiz "ne işin var burada" dedi.
Lan dedim yoksa bu annem yanımda falan diye yalan mı söyledi, içeride kız mı var! O seste annesinin değil de kızın mıydı? Annesiyle 20 kez görüştük benden niye saklasın kadını.. O yüzden mi o telefonu kapadı bir daha açmadı... Allahım içerde bir kız var ve bu gerizekalı kızı değil beni kovuyor!
Bunu itmeye çalışıyorum kapının oradan bir şeyler göreyim diye, o da beni itiyor görmeyeyim diye. İçerde biri var işte ve içerdekiyle yiyişmesi, yalaşması ne bilim seksin getirdiği her türlü akrobatik hareketler de bulunması umurumda değil! umurumda olan o kız içeride, ben dışarıdayım. Demek ki ona benden daha çok değer veriyor! Demek ki istediği o, demek ki o artık hangi sürtükse ondan hoşlanıyor.
Harbi içeride kim var nan, o eski çalıştığı yerde ki kaşar karı mı acaba? biliyordum abi biliyordum onla arasında bir şeyler olacağını, yemin ederim hissetmiştim. O sürtük içeride!
İtiyorum Erik'i öküz gibi güçlü, o da beni itiyor. Bir şeyler söylüyor ama duymuyorum dudaklarını kıpırdatıyor sanki, kulaklarım uğulduyor, nefes alış verişlerim beni yoruyor, her yer karıncalı tek isteğim içeri girmek. İçeride göreceğim şey beni öldürecek biliyorum ama girmek istiyorum... Onu itmeyi bıraktım, kendimi geriye çektim kafamı ikiye sallayarak "helal olsun sana sen gerçekten orospu çocuğuymuşsun" dedim. Bu sonra tuttu ağzımı kapattı, ya resmen kız sesimi duymasın diye ağzımı kapatıyor dedim ve bağırmaya başladım bildiğin bağrıyorum ama elini yüzünü tırmalıyorum çocuğun, itiyorum vuruyorum ama hala kapının oraya gelemiyorum. O inatla ağzımı kapamakla "sus lütfen" demekle yetiniyor ben ise bir kulağını koparırsasına ağzımı bırakmasını bekliyorum.
Sonra böyle bir sessizlik oldu "dur lütfen, dur" dedi, kafa salladım, elini ağzımdan çekti kendini bir parça çekti, çektiği gibi içeri ben bağırmaya başladım onu tam ittim, kapının oradan annesini gördüm..
Kadın açtı kapıyı, "napıyorsunuz ya siz" dedi böyle bir bakış attı bana ama nasıl bir bakış anlatamam, deldi ciğerlerimi yemin ederim... Erik'e baktı sonra ya o bakışı çok iyi tanıyorum.
Çocukken beni çocuklarıyla oynatmayan annelerin bakışı işte bu! Önce bana bakarlardı bir pislikmişim gibi sonra dönüp çocuklarına "ben sana ne demiştim, bu kızla oynamayacaksın demedim mi? eve gittiğimizde etlerini cimcirecem" diyen bakışı.
Erik "içeriye girelim" dedi.. ama o kadar belli ki beni istemedikleri. "Ben gideyim en iyisi" dedim, üstümü düzelttim asansöre doğru ilerledim. Arkamdan bakmadılar, hoşçakal bile demediler, daha asansörün düğmesine basmadan kapıyı üstüme kapattılar hatta..
O yolda nasıl ağladım anlatamam, kendimi nasıl hissettiğimi bile yazamıyorum o kadar kötüydü.. Kibritçi kız yanımda bok yerdi o derece kötü hissediyordum kendimi... akşam mesaj attı "Bazı şeyleri ben düzeltmeye çalışırken sen daha yokuşa sokuyorsun yapma bize bunu" yazdı. Cevap vermedim, verseydim kıracaktım ondan çok kendimi. Sonra telefon etti, "Annem bazı şeyler için erken diye beynimi yiyor biraz sabretsen kadın 2 gün sonra gidecek zaten, birazcık ya biraz... sonrası zaten normal olur" Normalden kasıt ne bilmiyorum bile, ne olacak tahmin de edemiyorum tek bildiğim şey hayat her şeyi aynı anda vermiyor. Zaten kitap yüzünden aramız bozuktu şimdi bir de annesinin benden tiksinmesi. Ben yaklaşmaya çalıştıkça, çırpındıkça her şey daha beter oluyor.
Bir şeyler düzelirken mutlaka başka şeyleri bozuyor. Ve ben düzelenlere sevinmek yerine bozulanlara üzülecek kadar gerizekalıyım.


DİPNOT: Puccagunluk.com u şeyettim bloga yazmayacağım diye bir şey yok sadece onla uğraşıyorum. Küfür etmeyin bana "bloga yaz senin ananı avradını ..." diye burada götüm çıkıyor, canım yanıyor bir de sizden küfür yiyorum ohoooooooo ayıp ama...